Türkiye, yangından mal kaçırır gibi gecekondu mantığı ile dikilen apartmanlara kurban oldu. Harala gürele yapılan daireler, kötü işçilik, kötü mimari ve paragöz müteahhitler ülkenin mimarisine çıkmaz bir leke bıraktı.
Önceliği geleceği değil de cebi olan karakterlerin bilinçli bir toplumda prim bulması zor olurdu. Hatta imkânsızdı. Ancak müteahhitlere çanak tutan “para kazanma” hırsı, daha çok “mal mülk sahibi olma” sevdası, mimarinin katlini kolaylaşırdı.
Evet, bu durumu tek kelime ile özetleyen en güzel tabir bu olmalı: Katletmek. Ülke arazilerinin üzerinde tepinen müteahhitler ve onların ekmeğine yağ süren toprak sahipleri, bana göre ülkenin bağrına hançer üstüne hançer sapladı.
Türkiye mimarisi artık sekerat anını yaşayan bir hastadan farksız. Gözünü beton bürümüşlerin acıması yok. Gelecek gibi bir kaygıları da yok. Onlar için varsa yoksa para, para ve daha çok para.
Gidişat durmadı. Hatta yavaşlamadı bile. Bilhassa İstanbul’da ve dahi hemen bütün Türkiye’de betonlaşma dolu dizgin sürüyor. Satışların yavaşlaması bile bu ihaneti durdurmaya yetmedi. Kodamanlar, şehirlerin mimarisini dizginlerinden boşanan bir at gibi karanlığa sürüyorlar.
Teknoloji alanında bir arpa boyu kadar yol gidemeyen ülkemiz, semaya yükselen betonlardan medet umuyor. Geleceğin betonda değil de teknolojide aranması gerektiğini anladığımızda elimizde soğuk duvarlar kalacak. Ve o duvarların soğukluğu, gelecek neslin yüreğinde yakılan yangını söndürmeye yetmeyecek.