Doktorların hastalardan ve hasta yakınlarından gördüğü muamele, vicdan sahibi herkesi eminim incitiyordur. Ahlak zafiyeti geçiren güruhun salyalarını akıta akıta sağlık çalışanlarına saldırması, ülkenin geri kalması gibi vicdansız kalması da demektir. Hele hele bunlara çanak tutan, "doktor da ne yaptı kim bilir" gibi yaftalarla doktorlara suç isnat eden tuzu kurular, başları ağrısa "yetiş doktor" diye feryat etmeyi marifetten sayarlar.
Tarifini yapacak kelimelerin kurduğu tüm cümlelerin kifayetsiz kalacağı bu vakaya, biz gelin, kısaca "ahlaksızlık" diyelim. Ahlaktan yoksun bir bireyin bırakın doktora, kendisine bile saygısı yoktur. Dün Doktor Ersin'i öldüren çocuk, yarın kendinden bir parçayı bile gözünü kırpmadan öldürebilecek bir "ahlak"ın (!) esiri olacaktır. Hiç kimse çıkıp da yüzleştiğimiz bu acı gerçeğe "eğitimsizlik" deyip geçmesin. Eğitimsizlik ile ahlaksızlığı ayırt edebilecek dimağlara sahiptir bedenlerimiz.
Nice eğitimsiz insan gördü bu gözler tahmin bile edemezsiniz. Eğitimsiz dediğimiz insanlar, eğitimli birisini gördüklerinde ona saygı duyarlar, söylediklerini dinlerler. Zayıf olduklarını bilir, "öğrenme" iştiyakıyla ağızlarımızın içine bakarlar. Ahlaksız dediğimiz güruh böyle midir? Onlar, ömrünü eğitime, öğretime adamış ve bugüne kadar gelmiş insanlara takarlar bıçağı, alırlar canını. Geriye gözü yaşlı eşler, derbeder anneler ve yetim kalmış bebekler kalır.
Aslında hastanın doktorla kavgası daha hastaneye gelmeden önce başlıyor. Hasta ve yakını; "Biz şimdi hastaneye gideceğiz. Hastanede çalışanlar bizi hor görecek, aşağılayacak, bizimle ilgilenmeyecekler. Biz de bizim vergilerimizle maaşlarını alan zevata hadlerini bildireceğiz" halet-i ruhiyesiyle hastaneye geldiklerinden daha güvenlik kapısından girerken kavgaya girişiyorlar.
Bu durum yetmezmiş gibi Sağlık Bakanlığı'nın doktorla hastayı karşı karşıya getirdiği ama bunu "hizmet" zannettiği "SABİM" dedikleri, yani Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi denilen maşrapa, "doktor şikâyet hattı"na dönüştü bile. Bakanlık, bu da yetmezmiş gibi "acil"e gelen hastanın "acil" olup olmadığına kararı "doktorun" vermesini istedi. Yani anlayacağınız doktorların Sağlık Bakanı gibi dostu varken, düşman aramasına gerek kalmadı.
Sağlık sektörü; doktorundan hemşiresine, laborantından güvenliğine, hasta bakıcısından, ambulans şoförüne kadar bütünüyle insanoğlunun muhtaç olduğu en temel ihtiyaca cevap veriyor. İstisnaların kaideleri bozmasına izin vermek akılsızlık olur. Bu sebeple hasta sağlığı için canhıraş çalışan sağlık görevlilerine gösterdiğimiz muameleyi bir kez daha gözden geçirelim. Magandalık, ahlakı olmayan ahlaksızların şiarıdır. Biz, her an ambulans kapısından bizi gözleyen, doğuşumuza vesile, ömrümüze bereket doktorları ayak paspası değil, baş tacı etmeliyiz.
Sağlık çalışanları, onurlu bir mesleğe ömür veren hizmet erleridir. Nitekim bu sektöre şeref madalyasını takmak da ancak "şereflilerin" işidir!