İntihar edip yaşamına son veren bir doktor hakkında yazan en son kişi ben olmak isterdim. Kim bilir, belki de bu yazı, bazı şeyler için bir son olur…
***
Henüz hayatının baharındayken elemler yumağı bu hayattan kendi iradesi ile ayrılmayı seçmiş bir faniden bahsederken ne kadar dikkatli olmak gerekiyorsa, geride kalanları da incitmemek adına aynı hassasiyeti göstermek gerekir. Bu nedenle bu konuda yazmak için en uygun zamanı kollamak zaruretti, ben de öyle yaptım. Birilerinin yaptığı gibi daha intiharın ilk saatlerinde vatandaşları galeyana getirip, provokasyona çanak tutmadım.
Evet.
Ebediyete irtihal etmiş hazin bir sonun başlığıdır Dr. Melike Erdem'in adı. O göçüp giderken ötelerde bir yerlere, yanan kor bir ateş bırakmıştır sevenlerinin kucağına. Evin penceresinden gelmesini beklediği bir kızı kalmadığını söylemektedir annesi. Ve babası, onu 5 yıl önce gittiği o yerde beklemektedir.
Ölüm bana hep aynı şeyi hatırlatır: Abimi. Hüzünler yurdu bu dünyadan, ahbaplar diyarı ahrete intikal eden abimin acısı kalmıştır yüreğimin kuytu köşelerinde. Onun hatıraları ile çekmişimdir acı bir nefes içime bazen, bazen de erken ayrılmışlığın hüznü ile dökmüşümdür haysiyetli birkaç damla gözyaşı… Doğru; ölüm dört harfle yazılır ancak ömür boyu süren bir iz bırakır yüreklerde. Melike Erdem'in gözleri de diğer milyarlarca göz gibi perdeyi meleklerin geldikleri yere geri yükselmesiyle kapattı.
Melike'nin vedası, elbette diğer vedalar gibi çok da alışagelmiş bir veda gibi gelmiyor kulaklara. İntiharın soğuk yüzü ve sonrasında gelen ölüm haberi, vicdan sahibi herkesi üzmüş ve ibret vesilesi olmuştur. Ancak ölümlerden bile ibret çıkarmayı becerememekte üstüne olmayanlar var bu ülkede. Istırap dolu bir ölümü dahi siyasi malzeme haline getirip, iddialar üzerinden güçler savaşına girişmek, kayan bir yıldızın hatıralarına haksızlık oldu. Merhumenin çalıştığı hastanenin acil kapısına dayanıp, onun intiharından prim çıkarmaya çalışanları tarih de, vicdan ehli kalpler de unutmayacak.
Şimdi çıkıp da Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi SABİM'ken, sağlık personellerini şikâyet etme hattına dönüştürülen hayal kırıklığı bir hizmeti savunacak değilim. Altyapısı olmadan, profesyonel bir ekip kurulmadan, her şikâyetin gelişigüzel hastanelere yansıtıldığı bir sistemin yokluğu varlığından daha evladır, bunu bilirim. Önüne gelen herkesin, istediği personeli şikâyet edebilmesi, bir cezanın başlangıcı gibi gözükse de, peşin verilmiş bir ceza olmadığı da aşikâr. Lakin her şikâyetin ve sonrasında özellikle doktorların, istediği ilacı yazmadığı için şikayet eden bir hasta yüzünden bile yapmak zorunda kaldığı mutlak savunmanın bu aziz mesleği yapanları meslekten soğuttuğundan ve performanstan düşürdüğünden kimsenin şüphesi olmasın. Bakanlığın bu hizmeti yeniden ele alması ve işlevini daha profesyonel sürdürebilmesi için tekniklerini geliştirmesi lazım. Doktorluğu yeniden "yapılabilir" bir meslek haline getirmek, 38 saat nöbet tutulan çalışma koşullarını ve kazançlarını iyileştirmek için Sağlık Bakanlığı'nın SABİM gibi birçok politikasını acilen değiştirmesi gerekli.
Bütün bunları neden anlattım?
Ölümden nemalanma yeteneğine sahip insanların Melike'nin bir hasta yakını tarafından yapılan şikâyet sonucunda intihar ettiğini söylemesini görmezden gelemiyorum. Bu ölüme bir şikâyetin sebep olduğunu söylemek, her şeyden evvel Dr. Melike'ye hakaret etmek demektir. Zekâsı, kabiliyeti ve seçkinliği ile bu unvanı almış birisinin ölüm sebebi olarak uyduruktan bir şikâyeti göstermek, mantıkla açıklanabilir bir durum olamaz. Bir doktor, dertlerinden "ölmek pahasına" kurtulmayı tercih etmişse, bu dert asla hasta şikâyetleri olamaz. Kişinin kimselere belli etmediği, edemediği dertleri, kederleri de vardır, bilesiniz.
Hayatta muhalefet olmaktan başka bir şey bilmeyenlerin, çarpıtmayı vazife edinenlerin, provokasyonlarla halkı ayaklandırmayı marifet bilenlerin cenazeye saygı göstermesi tabi ki beklenemezdi. Onlar, daha cenaze morgdan bile alınmadan eline kaptıkları pankartlarla ve arkalarına aldıkları inandırılmış masum insanlarla yol kapatır, acil servis önünde şov yapar, bir mikrofonu elden ele dolaştırmak suretiyle "seçilmiş" konuşmacılarına slogan attırır.
Ölüm nedeni her ne olursa olsun, ölümü haber veren her bilgi şu hayattaki en acı tecrübedir.
Burada duruyorum…
Dr. Melike'nin ruhunu ve geride kalan yanmış yürekleri üzmemek için artık başka bir şey yazmayacağım.
Ölmek, tıpkı doğmak gibi saygı duyulması gereken bir realitedir. Ölmenin şekli nasıl olursa olsun, sonucu yürekte çıkan harlı bir ateştir. Ve bu acıya en güzel karşılık, hüzne ortak olma eylemidir.
Vesselam.
***
Bu vesile ile merhumeye Allah'tan rahmet ve mağfiret, yakın dostlarına, sağlık camiasına ve geride kalanlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.