Başbakan Ahmet Davutoğlu, Hasan Çelebi sergisinde katıldı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Hasan Çelebi sergisinde çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte Davutoğlu'nun açıklamalarından satırbaşları:
"Ah teslimiyet" diye yazan hattın karşısında bir insan kendisini zorda hissedebilir mi? Dolayısıyla hat sanatı sadece bir güzel estetik görüntü oluşturmak için yapılan bir sanat değildir. Hat sanatı her kendisine bakan özneyle konuşan ona hitap eden, ona vahiy hatırlatan, kendi varoluşunu hatırlatan bir sanattır. Onun için Picasso "Benim resim sanatında ulaşacağım zirveyi müslümanlar hat sanatında ulaşmışlar" derken aslında bir ifade ediş biçiminde olarak kağıdın kalemle buluşmasının zirvesini gösterir hat sanatı.
Hat sizi şartlandırmaz, sizi alır kendisine götürür. Zihninizi şekillendirmez gönlünüze hitap eder, gönlünüzün rehberliğinde zihninizi alır bir yere götürür.
Hep hattatlara gıpta etmişimdir. Makamların ve mevkilerin en büyüğüne nail olmuş olurduk. Her an özenle, o vahiyin ahlak haline dönüşmüş şekline "edep yahu" da ifade ettiğimiz gibi, el emeğiyle, teriyle ama en çok da gönlüyle katılan o hattatlarımıza hepsine, tarihte geçmişte hepsine selam ediyorum.
Yine bu sergide hepimizi bir anlamda tefekküre sevk eden husus sevginin esmaül hüsna olması.
Hasan Çelebi üstadımızı çok eskiden beri tanırım. 1992 yılıydı sanırım, Malezya'ya sergi için gelmişti. Bizim fakirhanemizi şereflendirmesi vesilesiyleydi. Evin atmosferi değişti. O zaman Türkiye'den doğuya giden herkes Malezya'ya gider, sohbet ederdik. O zaman bir sergi için gelmişti. 23 sene önce güzel sohbetten sonra işte sanatkarın farkı ve inceliği orada, benim kızım ki, onun da talebesi olmuştur sonra, daha 7-8 yaşlarındaydı. Kızımı aldı eline bir kalem verdi, bizim kız da meraklıydı. Hiç sabırla, bizim sohbetimiz kadar o küçücük kızla ilgilendi. İlk eskizlerini orada yaptırdı. Sende kabiliyet var kızım dedi. İşte orada hocalığın yer zaman mekan tanımadığını görüyorsunuz.
O zamandan beri yakın dostluğumuz devam etti. İstanbul'daki sergide bulunamadım. Ama Ankara'da bulunmayı arz ediyordum, nasipmiş. Ama mutlaka sergide bulunmak, hürmetimizi arz etmek, bu sanat eserleri karşısında hepinizin hissettiği duyguları hissetmek için geldik. Bir kez daha kendisine teşekkür ediyorum.
Ortadoğu'da bir çok muhatabım, Türkiye'den bir hat sanatı almak için çok çaba sarf ettiklerini söylerler. Hat sanatını gelecek nesilere intikal eden sanatçılar var. Kağıt ve kalem emanet olarak sahipsiz değil. Yeni nesil bilgisayarla laptopla büyüyen bir nesil. Sahaflarda kağıt kokusunu almamış birinden, ne kadar bilgisayar taşırsa taşısın bilimadamı çıkmaz. Biraz gelenekçi gelebilir bu. Ama kitap kokusunun şifa olduğuna inanırım. Kalemin bu şifayı taçlandırdığına inanırım.
Son teşekkürüm de Erzurumlulara. Erzurum'a bir kaç sene önce gittiğimde Kale Şehir demiştim. Bir çok şehre özel isimler vermiştim. Kale Şehir demem, ne zaman Anadolu'da iman ve tefekkür risk unsuruyla karşılaşmışsa Erzurum kale gibi durmuştur orada.
Ve nitekim kalelerin en büyüğü sanat kalesidir. Erzurum'dan böylesine hattatlar yetişmişse, aslında bize Erzurum demektedir ki "Artık emanet sağlam ellerdedir"