KÜÇÜK KASABAYI TUTMAK
Her şeyini geride bırakıp kapıyı çekerken içini bir hüzün kapladı. Zaman zaman bunaldığında ya da karısıyla yaşadığı tartışmalar sırasında kaçıp sığınmayı hayal ettiği küçük kasabaya doğru yola koyuldu. Aslında emekli olmuştu ve artık her şeyi geride bırakıp bu kasabaya yerleşme planları yapıyordu. Harem’den bindiği otobüs, onu İstanbul’dan uzaklaştırırken içindeki sıkıntılar yavaş yavaş azalıyor, kendisini daha iyi hissetmeye başlıyordu. Son günlerde karısıyla sık sık tartışmaları hayatlarının bu döneminde ruhlarını yoran incinmelere sebep oluyordu. Her ikisi de bu evlilikte birbirlerine muhtaçtı ve yaş ilerledikçe yalnızlık korkusu kalplerinde ağırlaşıyordu. Sonuçta evlilikleri, yalnızlıklarının panzehri olacaktı; bu yüzden belki de yer değiştirmek ikisi için de iyi bir çözüm olacaktı. Mekân değiştirmede ferahlık bulunuyordu.
GECE DÜŞÜNCELERİNDE KAYBOLMAK
Bir gece boyunca yaşlı adam kendi içiyle konuşarak vakit geçirdi. Yaşadığı ve yaşattıkları aklından geçerken, bu dünyanın önünün ve sonunun yalnızlık olduğu düşüncesi zihninde beliriyordu. Ölüm de büyük bir yalnızlık olarak belirmişti! “Acaba insan bu yüzden mi ölümden korkuyor?” diye düşündü. Yaşlı olduğu için biraz korkuyordu ve ölüm giderek yaklaştığını hissetti. Aniden kalbinin üstünde bir ağırlık hissetti, bu durum onu endişelendirdi. Aslında kalp ağrıları başlamıştı. Kendini kötü hissederek ‘böyle şeyler düşünmemeliyim’ diye düşündü ve bakışlarını gökyüzündeki yıldızlara çevirdi. Güzel bir nisan gecesinde yıldızlar gökyüzünde akıp gidiyordu ama onlar da yalnızdı. Geceyi bu derin düşüncelerle geçirirken, sabah güneşinin doğuşu otobüsün gidilecek kasabaya çok yaklaşmış olduğunu gösterdi.
YENİ BİR BAŞLANGIÇ İÇİN YOLA ÇIKMAK
Sabah ışıkları, gecenin derinliklerinden sıyrılarak etrafı aydınlatmaya başlamıştı. Adam, otobüsün camından dışarı bakarak günün güzelliğini hissediyordu. Kasabanın otogarına zamanında varan otobüsten inip küçük valizini teslim aldı ve ona güzel dileklerde bulundu. Fazla eşya getirmediği için ceketini alıp evden ayrılmıştı. Tüm ihtiyaçlarını kasabadan karşılayacaktı ve uygun bir kiralık ev bulana kadar otelde kalmayı planlıyordu. Evi bulduğunda onu sade ve güzel bir şekilde döşeyecek, ardından eşine haber salarak yeni yaşamlarına huzur ve sevgi içinde devam edeceklerdi. Yaşlı adamın aklında karısıyla vedalaşırken yaptıkları bu anlaşma vardı. Dışarısı, kalbini aydınlatan bir havayla dolup taşmıştı.
GÖL KENARINDA HUZUR BULMAK
Gölün kenarında olmayı heyecanla bekliyordu. Sabahı orada geçirmek için can atıyordu. Kahvaltısını gölün kenarında yaptıktan sonra otele yerleşmeyi planlıyordu. Kendini bir çocuk gibi neşeli hissediyordu. Yolda bir bayiiden gazete alıp göl kenarındaki çay bahçesine yönelmişti. Gölü tam karşısına alacak bir masaya oturdu. Göl, dağlarla çevriliydi ve sanki bu dünyanın bir parçası değildi. Evrenin farklı bir köşesinden buraya gelmiş gibiydi. Gökyüzü, parçalı bulutların arasından parıldayan güneşiyle daha net görünüyordu. Göl, dağlar ve suyun simetrisi arasında derin bir boşluğa benziyordu. Bu güzellik, masasına gelen garsonun sesiyle bozuldu.
HUZURU BULMAK İÇİN GÖLÜN ÇAĞRISINA KAPILMAK
Garson kendisine günaydın diyerek siparişini yerine getirdi: “İki tost bir de çay lütfen. Tostlar çift kaşarlı olsun. Hatta birini karışık getirmeniz de mümkün.” Adam, tekrar gölün içindeki sabahı seyre daldı. Etraf baharın güzel kokusuyla doluydu ve bu nisan diğerlerinden daha hoştu. Çiçekler birbirleriyle konuşuyor, kuşlar neşeyle cıvıldaşıyordu. Göl, zamanı dondurmuş gibiydi. Karısının aklına gelmesiyle huzurun önemini anladı; “Huzur!” kelimesi onu irkiltmişti. Huzur, sanki dışarıda her zaman aradığımız ama aslında içsel bir durumdu. Şimdi aradığı huzur, bu göldeydi.
HAYATIN ANLAMIYLA YÜKSELİŞ
Garson, elindeki tepsiyle masasına geldi ve siparişini bırakıp uzaklaştı. Yaşlı adam, tekrar gözlerini göle çevirdi; su, onu adeta çağırıyor gibiydi. Kendisi derinliklerde gülen bir görüntü görerek ona yakınlaşmayı arzuladı. Kendi içindeki huzurun kaynağının tam da karşısında olduğunu fark etti. Kendi ayaklarıyla göle doğru yürümeye başladı. Ayakları suyun içinde kayboldu. Göl, ona zarar vermeden kucaklıyordu. Dağlar, ağaçlar, kuşlar… Hepsi yaşam doluydu. Adam, yaşamın güzelliğine tanıklık ediyordu. Gölde kendini yukarıdan izlerken, bir anda su ışık sütunlarına dönüşerek etrafında başka hiçbir şey kalmadı.
Sonrasında yalnızca bilinç olarak kalmıştı ve ışıklı koridorlarda dolaşmaya başladı. Güçlü bir sevgi seli onu sarıp sarmaladı ve birlikte ışıklı sütunların arasında kaybolup gittiler. Tostları güzel hazırlanmıştı, çayı ise demlenmişti. Günlük gazete masanın diğer ucunda, henüz okunmamış bir şekilde duruyordu.