TUTUKLAMA KARARLARI DÜNYA VE İSRAİL’DE GİDEREK YAYGIN YANKI UYANDIRIYOR
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında aldığı son tutuklama kararları, hem dünyada hem de İsrail’de geniş bir yankı buluyor. Haaretz’in aktardığına göre, bu kararlar İsrail için eşi benzeri görülmemiş bir ahlaki ve hukuki dibe vurmayı sembolize ediyor. Netanyahu ve Gallant, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarıyla itham edilirken, bu karar Gazze’deki devam eden insani krizdeki rollerini ön plana çıkarıyor. Karar, aynı zamanda İsrail’in Filistinlilere yönelik politikalarının uluslararası alanda incelenmesinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. UCM savcısı Karim Khan da Netanyahu ve Gallant’a yönelik ciddi suçlamalar yöneltiyor. Suçlamalar arasında, büyük ölçüde evlerinden edildiği bilinen mülteci kamplarının bulunduğu Gazze’de milyonlarca Filistinlinin bilerek aç bırakılması ve gıda, su, ilaç gibi temel insani kaynaklara erişimlerinin engellenmesi gibi eylemler yer alıyor. Ayrıca, çocukların açlık ve susuzluktan ölmesi gibi sivillere yönelik kasıtlı saldırılar da iddialar arasında.
İSRAİL’İN İÇ HESAPLAŞMASI VE TEPKİLERİ
Tutuklama emirlerinin çıkarılması, İsrail’in iç yapısındaki hesap verebilirlik eksikliğini gözler önüne seriyor. Ne sivil ne de askeri hukuk sistemleri bu iddialara ilişkin herhangi bir ciddi soruşturma başlatmadı. Peş peşe gelen İsrail hükümetleri, bir devlet soruşturma komisyonu kurmaktan kaçınırken, UCM’yi hesap verebilirlik sağlama konusunda birincil organ olarak bırakmış durumda. İsrail, iç soruşturmalar gerçekleştirmiş olsa bile, bunlar muhtemelen ses getiren reformlardan çok şekilsel meselelerle sınırlı kalacaktır. Bu durum, İsrail’in Gazze’deki operasyonların UCM’nin kararlarında belirtilen suçlamalarla örtüşen askeri stratejileriyle bir arada durmasını sağlıyor. Netanyahu, UCM’nin kararlarına karşı bir tepki olarak mahkemeyi antisemitizmle suçlarken kendisini gereksiz yere mağdur edilen biri olarak gösteriyor. Bu söylem, muhalefet liderleri ve Amerikan yönetimleri arasında destek buluyor. Netanyahu, UCM’ye karşı diplomatik bir koruma sağlamak için tarihsel olarak UCM’ye karşı yaptırımları destekleyen ABD Başkanı Donald Trump’a güveniyor. Ancak, bu iddiaların daha geniş sonuçları, Netanyahu ve Gallant’a getirilen seyahat kısıtlamalarına dayanıyor.
Birçok İsrailli için şu anki odak noktası, hükümetlerinin eylemlerinin etik sonuçlarından çok ulusal güvenliği korumak. Medya söylemlerinden etkilenen kamuoyu, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’in güneyine yönelik eylemlerini gerekçe göstererek Gazze’deki insani durumu büyük ölçüde meşru bir yanıt olarak görebiliyor. Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırılar ve rehineleri serbest bırakmayı ya da teslim olmayı reddetmesi, UCM’nin sınıflandırmasına rağmen, İsrail’in Gazze’deki politikalarını hukuksal biçimde savunma yolu olarak kullanılıyor. Bu uluslararası müdahale, Gazze’de devam eden savaşın ahlaki boyutu ve İsrail’in uzun vadeli stratejisi hakkında önemli tartışmalara neden oluyor. Yine de, İsrail içinde UCM’nin bu duyurusu büyük bir inkârla karşılaşıyor. Hükümet, medya ve kamuoyu, uluslararası yasal baskılara karşı koymak için ABD’nin devam eden desteğine güvenerek, içeride bir muhasebe yapmaktan kaçınıyor.
ULUSLARARASI ALANDA İSRAİL’İN YALNIZLAŞMASI
Netanyahu ve Gallant’a yöneltilen suçlamalar, İsrail’in Gazze’ye yönelik yaklaşımındaki etik çelişkileri daha da artırıyor. Hükümet, askeri eylemlerinin gerekliliğini savunurken, Gazze’nin sivil nüfusuna uygulanan kitlesel katliam ve yerinden edilme durumu, uluslararası gözlemciler tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. Bu durum, mevcut stratejinin, İsrail’in savunduğunu iddia ettiği demokratik ve insan hakları değerleriyle nasıl çeliştiğine dair soruları yükseltiyor. UCM’nin kararları, İsrail’i yurt dışında, özellikle de Fransa ve İrlanda gibi tutuklama emirlerini uygulayabilecek ülkeler karşısında yalnızlaştırıyor. Bu hukuki ve diplomatik gelişme, İsrail’in kendi algısı ile uluslararası alandaki imajı arasında giderek büyüyen bir uçurumun oluşmasına neden oluyor. Tutuklama kararları uygulanırsa, İsrailli liderlerin hareketleri önemli ölçüde kısıtlanabilir ve dış ilişkilerini daha da karmaşık hale getirebilir. Netanyahu, bu gelişmelere karşı koymak için Trump’ın beklenen desteğine güvenirken, bu güven yalnızca İsrail’in zayıf konumunun daha belirgin olmasına yol açıyor. UCM’nin suçlamaları, İsrail’in Gazze’deki politikalarına ve genel olarak Filistinlilere yönelik muameleye dair küresel algıları değiştirme potansiyeline sahip. UCM’nin tutuklama kararları, İsrail’i derin bir ahlaki ve hukuki hesaplaşma süreciyle karşı karşıya bırakan bir dönüm noktası oluşturuyor; bu süreç sadece liderlerin eylemlerine değil, aynı zamanda kamuoyunun kayıtsızlığına ve müttefiklerinin olası suç ortaklığını sorguluyor. Uluslararası toplum bu gelişmelerle boğuşurken, İsrail’in Gazze’deki politikalarının ve daha geniş anlamda jeopolitik konumunun geleceği belirsizliğini koruyor. Filipinler’in bu iddiaları incelemesi ve nasıl bir yol izleyeceği, küresel sahnede derin etkiler yaratma potansiyeline sahip.