YASIN DERİNLİĞİ VE KOLEKTİF ACI
Beş gündür danışanlarıma yönelttiğim “Nasılsınız?” sorusuna tek bir yanıt alıyorum; “Nasıl olalım?” Gözler dolu, bedenler donuk. Hepimiz farklı hikâyelerden gelmiş olsak da içimizde benzer bir boşluk ve keder var. Öfke, derin bir üzüntü, çaresizlik… Ortak acıyı kelimelerle ifade edilemeyecek kadar yoğun bir sessizlik içinde yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz kolektif yas, sadece bireysel kayıplarla sınırlı değil. Birinin acısını görmek, diğerinin yüreğini sızlatıyor. En derin noktada, yaşadıklarını anlamaya çalışıyoruz. Acısına ortak olmayı deneyimliyoruz. Yası çoğu zaman bireysel olarak düşünsek de, oldukça fazla kolektif yas yaşanıyor.
BİREYSEL VE KOLEKTİF YAS ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Bireysel yasım, annemi genç yaşta kaybetmemle başladı. O süreçte, yasın derinliğini ve süresini bilemiyordum. Çoğu yerde yasın belirli bir süre zarfında yürütülmesi gerektiği vurgulanıyordu. Bir yıl içinde yasın “tamamlanması” gerektiği ifade ediliyordu. Ancak ben yıllar sonrasında bile annemi kaybetmenin acısını içimde taşıyor, bununla nasıl başa çıkacağımı bilemiyordum. Bu içsel karmaşayı Elisabeth Kübler-Ross’un yazdıkları ile aşmaya başladım. Ross, bu konuda farklı bir perspektif sunarak, “yasanın bir süreç olduğunu ve aslında tam olarak ‘iyileşmek’ diye bir şeyin olmadığını” dile getiriyordu. Yas, geçmesi gereken bir şey değil, yaşamın bir parçasıydı. Ben de kaybımın acısıyla derin bir insanlık, sabır ve sevgiyle olgunlaştım.
Kolektif yasla ilk kez 2011 Van Depremi’nde karşılaştım. O dönemde üniversite sınavına hazırlanıyordum ve aniden her şey alt üst oldu. Yakın çevremde doğrudan kayıplar yaşanmasa da, enkazdan kurtulmuş ve yakınlarını kaybetmiş arkadaşlarımın acıları beni derinden sarstı. Bu dönemde, hayatın ne kadar kırılgan olduğunu ve hepimizin bu acılara tanıklık etme şeklini daha iyi anladım. Bireysel yasın acısı, kolektif yasla birleştiğinde daha da derinleşiyor. Olaylara müdahale edemediğimizde, sadece paylaşır ve acıya ortak oluruz.
İYİ KALMALARINI SAĞLAMAK
Hayatın anlamsızlaştığı bu dönemde, nasıl iyileşebiliriz? Hayatı bırakmalı mı yoksa ona daha sıkı mı sarılmalıyız? Ben hep ikinci yolda kalmayı tercih ettim. Bu dünya değişmeyecek olsa dahi, elimden geldiğince çaba göstermekteyim. Ölen kişilere ve ailelerine yapılan saygısızca yorumlara inat, kendimizi daha iyi insanlar olarak tutmayı öneriyorum. Biliyorum bu zor; ama bunu yapmalıyız. Birbirimize sahip çıkmazsak, sevgimizi eksik bırakırsak, birbirimizden daha da eksilmiş olacağız. Ne yapmalıyız? Elimizden gelen tüm çabayı göstermeliyiz! Sevdiklerimizin yasına ortak olmak adına bağış yapabilir, onların anısına bir fidan dikebilir, bir çocuğun ihtiyacını karşılayabiliriz. İyilik yaparak kayıplarımızı anmalıyız. Gece yastığa başımızı koyduğumuzda dua edelim. Onları unutmayalım, hatıralarını yaşatalım. Saygı gösterelim, yapabileceğimiz kadarını. Benim bu acıyla baş etme yolum da, sevdiklerime önerdiğim yol da budur.
Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır demek istemiyorum; ama zor zamanlar güçlü insanlar yaratır. Yeter ki bizler vazgeçmeyelim ve iyi kalmayı seçelim. Sevgilerle, Merve.