Lüks arabasıyla kaza yapan Şükrü Mançu'nun ölümü, trafik kazalarından ders çıkarmadığımız gerçeğini bir kez daha gösterdi. Ölüm, hayatın içine yazılmış cümlenin sonuna konulan noktasıdır. Ve ateşin düştüğü yeri yaktığı nispette de acıdır. Bazen pişmanlığın verdiği hisle gözyaşı, bazen de zamanlamanın sebep olduğu duygularla şaşkınlıktır. Ama ölüm her halükarda yarım kalmışlıktır. Çünkü planlar ölmek üzerine değil de, hep yaşamak üzerine yapılır. Mukadderat dediğimiz mutlak hakikatin bir gün ölümü de yanına alıp kapımıza dayanacağı hep bir sonraya atılır.
Candan öte can bildiği abisini trafik canavarına kurban veren ben, kaza haberiyle gelen ölüm rüzgârının soğukluğunu çok iyi bilirim. Haber suratına buz gibi çarpar ama yüreğin, yangın yeri gibi kavruldukça kavrulur. Kavruldukça eksilir, eksildikçe yarım kaldığını daha iyi anlarsın. Gözyaşların akar yüreğine. Hatıralar hayallere mağlup olur ve ölümün galibiyetine çaresiz seyirci kalırsın.
Daha dün, 340'la gittiği arabasıyla yolların tozunu attırıyordu Şükrü Mançu. Çünkü kullandığı araba onun dünyasına büyülü bir el gibi değiyor ve sürat tutkusunu doruklara çıkarıyordu. Herkesin sahip olabildiği bir farklılık değildi bu. Eğer çok paran varsa bu hakka sahip olabiliyordun. Şükrü Mançu'nun ölümü ertelemeye gücü yoktu ama cebindeki para ona bu hakkı veriyordu. Bu hakkın onu ölümle tanıştıracağını elbet kendisi de bilmiyordu.
Trafik hata kabul etmiyor. Bazen ardı ardına yapılan hataları görse de ölüm, kaderde yazılan kati günü bekliyor ve Azrail, bir gün gelip o kapıyı mutlaka çalıyor. Yani kaderde yazılan neyse o oluyor. Ne çare; ölüm hiç figan dinlemiyor…
Can, insana verilmiş en kıymetli emanetlerden bir emanettir. Çok tatlıdır. Bazen mutludur, bazen de yanar. Muhafaza etmesini bilene mutluluk iksiri, bilmeyene de azap yurdu olur. Şükredene mükâfat, etmeyene de ezadır…
Milyonlarca insan her gün trafiğe çıkıyor. Ölümün soğuk yüzüyle tanışmayanlar, gaza asıldıkça asılıyor. Hayretli gözler onları izliyor. Marifetten saydıkları hız hevesi, yok saydıkları kurallar, çok sevdikleri o gösteriş tutkusu ve kendini beğenme hissi, yani kibir meselesi ya kendilerinin ya da suçsuz günahsız başka bedenlerin sonu oluyor. Kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen beyinlerin şiarıdır trafik güvenliğini hiçe saymak ve direksiyon başında kendi kurallarını koymak.
Trafik canavarı olup ölmek, intihar etmek değil de nedir? Geçici heveslere kanıp, ebedi cefaya mahkûm olmak akıl kârı değildir. Ne ebedi bir zillete düşmeli, ne de arkada kalanlara bu acıyı reva görmeli…
Direksiyonu elimize aldığımızda bizi hayata bağlayan kurallara uymaktan başka bir çaremiz yok. Ölmek ile yaşamak arasındaki ince çizgiyi çizer kurallar. Yaşamak isteyen kulağına küpe eder kuralları, ölmek isteyen görmez bile onları. Seçim sizin. Ne ölün, ne de öldürün. Bırakın her şey güzel kalsın. Hayat, rengine siyah bulaşmadan hep beyaz kalsın…